İş Sözleşmesi Kavramı ile Tanımı ve Niteliği
İş Sözleşmesi Kavramı | 1475 sayılı İş Kanunu’nda iş sözleşmesinin tanımı yapılmamıştı. Bundan dolayı, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313–354. maddelerinde yer alan hizmet sözleşmesine ilişkin düzenlemelerden hareketle konuya açıklık getirilmeye çalışılıyordu. Fakat İş Kanunumuz, Borçlar Kanunu’ndaki hizmet sözleşmesinden farklı ve hizmet sözleşmesi yerine iş sözleşmesi sözcüğünü kullanarak bir tanıma yer vermiştir. Kanun iş sözleşmesini, “Bir tarafın bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” diye tanımlamıştır (İş K. m.8/1). Buna karşılık 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda, “Hizmet sözleşmesi bir mukaveledir ki onunla işçi muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder.” şeklinde bir tanım mevcuttu. Burada şunu diyebiliriz ki bu iki tanım arasındaki temel fark, işçinin işverene bağımlı çalışması, yani bağımlılık unsurudur. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda işçinin işverene bağımlı olarak çalışacağı yönünde bir ifadeye yer verilmemişti. Daha sonra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile birlikte bu farklılık giderilerek, İş Kanunu’ndaki tanıma benzer şekilde hizmet sözleşmesi “İşçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi’ne göre de hizmet sözleşmesi “Bir kimsenin ücret karşılığında belirli veya belirsiz bir süre için hizmet görmeyi, hizmetini iş sahibinin emrinde bulundurmayı ve iş sahibinin de ona bir ücret vermeyi üstüne almasıdır.” Kanunumuzda iş ilişkisi, işçi ile işveren arasında kurulan ilişki olarak tanımlanmıştır. İş sözleşmesi kavramı, hukuki ehliyete ve eşit haklara sahip kılınan iki taraf iradesinin birleşmesinden doğan bir özel hukuk sözleşmesidir. İşverenin gerçek kişi veya tüzel kişi olması durumu değiştirmez. Ama burada önemli olan, iş ilişkisinin iş sözleşmesinin yapıldığı andan itibaren mi, yoksa işçinin fiili olarak çalışmaya başladığı tarihten itibaren mi hüküm ifade edeceğidir. İş hukukunda kural olan, iş ilişkisinin iş sözleşmesinin yapılması ile birlikte hüküm ifade edeceğidir. Fakat iş hukukunun bazı kurumlarında, örneğin kıdem tazminatının hesabında, işçinin fiili çalışma süresi dikkate alınacağı açıkça belirtildiğinden bu duruma istisna olacak hükümler mevcuttur İş Kanunu’nun 8. maddesinde yer alan tanıma göre iş sözleşmesi, iş görme, ücret ve bağımlılık unsurlarından meydana gelmektedir. İş sözleşmesi kavramı ve kanunda yer alan unsurları :
-
İş görme unsuru
İş sözleşmelerinde sözü edilen iş görme ediminin gerçek kişiler tarafından yerine getirildiği bir gerçektir. Burada söz konusu olan iş, bir gerçek kişinin ekonomik bakımdan iş olarak değerlendirilebilen her türlü çalışmasıdır. Bu işin bedeni veya fikrî olması arasında bir fark bulunmamaktadır. Önemli olan işçinin işi bizzat kendisinin yapmasıdır. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda olduğu gibi yeni Borçlar Kanunu’muzda da işçinin belirli veya belirsiz bir süre ile hizmet görmesi gerektiği tekrarlanmıştır. Her ne kadar kanun, sözleşmenin belirli veya belirsiz bir süre için yapılması gerektiğini söylese de buradan işçinin işverene tam zamanlı olarak çalışması gerektiği çıkarılmamalıdır. İşçinin, işverenin yanında kısmi süreli olarak çalışması da mümkündür. Bu durum 4857 sayılı İş Kanunu’muzun 13. maddesinde açıkça düzenlemiş olmakla birlikte 6098 sayılı TBK’da da işçinin işverene hizmetini kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmelerin hizmet sözleşmesi sayıldığı açıkça düzenlenmiştir.
-
İşin ücret karşılığında yapılması unsuru
Ücret unsuru, iş sözleşmesi kavramı için önemli bir unsurdur. Ücret unsurunu taşımayan bir sözleşmeyi, iş sözleşmesi olarak kabul etmek mümkün değildir. Bir işin görülmesi, işveren tarafın ücret ödeme taahhüdüne bağlı bulunmaktadır. Bunun için ahlaki bir görev olarak veya hatır için yapılan bir iş, ücreti gerektirmediği gibi, böyle bir ilişkiyi iş sözleşmesi olarak da niteleyemeyiz. İş sözleşmesinde ücretin mutlaka belirlenmesi şartı da yoktur. Yapılan iş, bir iş sözleşmesine dayalı olarak yapılıyorsa, orada ücretin kararlaştırılmamış olması bu sözleşmeyi ve işçinin ücret talebini etkisiz kılmaz. Nitekim TBK’nın 401. maddesine göre işverenin, akdedilen yahut adet olan ücreti ödemekle yükümlü olduğu belirtilmektedir. Her ne kadar hem TBK’da hem de İş Kanunu’nda yapılan iş karşılığında ücret ödenmesi zikredilse de bu ücretin sadece para olarak algılanmaması gerekir. Ayni karşılıklar da ücret olarak kabul edilebilir. Örneğin boğaz tokluğuna çalışma hâlinde işçiye çalışma karşılığı olarak yemek ve yatacak yer temini, çalışma karşılığı olarak kabul edilmelidir.
-
Bağımlılık unsuru
İşçinin çalışmalarını işverene bağımlı olarak yapmak zorunda olması, işçiyi diğer çalışanlardan ayıran en önemli özelliktir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’ndaki hizmet sözleşmesinin tanımında, bu unsura yer verilmemesine karşın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda bu unsur açıkça düzenlenmiştir. Bu bakımdan işçi işini, işverenin talimatlarına uygun olarak onun organizasyonunda ve yine onun denetim ve gözetimi altında yapacaktır. İşverenin talimat vermesi karşısında işçinin emir ve talimatlara uyma borcu bulunmaktadır. Bu talimatlar işçinin faaliyetini, çalışma şeklini, çalışma yeri ve zamanını ve iş yerindeki davranışlarını düzenleyen talimatlardır. İşverenin bu talimatları, işçinin işverene ekonomik bağımlılığının yanında kişisel bağımlılığına da delil teşkil eder. İşçinin bağımlılığı, işin niteliğine ve hatta işçinin özelliklerine göre farklılık arz etmektedir. Bir iş yerinde çalışan genel idare hizmet işçisinin işverenine karşı olan bağımlılığı ile aynı işverene bağlı olarak çalışan hekim veya avukatın bağımlılığı arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Bu bakımdan da bağımlılık unsuru mutlak değil, göreceli bir unsurdur. Bağımlılık ilkesinin gerçekleşebilmesi, işin işverene ait iş yerinde gerçekleşmesi koşuluna bağlanmıştır. Fakat bunun her zaman doğruluğunu savunmak giderek gelişen esnek çalışma koşullarına uymamaktadır. Gerçekten globalleşen dünyada yaşanan gelişmeler ile birlikte batıda olduğu gibi ülkemizde de iş yerinin geleneksel sınırları kaldırılmakta, internet gibi kitle iletişim araçlarıyla işçi, bulunduğu yerde ve hatta evinde bile çalışma faaliyetini yürütmektedir. Bağımlılık ilişkisinin zayıf olduğu düşünülen bu durumlarda iş sözleşmesinin varlığını kabul etmek gerekmektedir. Burada işveren tarafından yönetim hakkına dayanarak belirlenen ve işverenin organizasyonu sonucu meydana gelen bir çalışma olmakla birlikte, iş yerinde fiili olarak işçi çalıştırmanın ağır mali ve sosyal yükünden kurtulmak için teknolojik gelişmelerden de yararlanarak işçi çalıştırılması söz konusudur. Ayrıca teknolojik ve ekonomik gelişmeler sonucu sanayi toplumunun yerini bilgi toplumunun alması, iş hukukunu ve işçi kavramını etkilemekte ve yeni istihdam türlerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İşte bu gelişmelerden dolayıdır ki yargı kararlarında giderek bu durum göz önünde bulundurulmaya başlanmış ve daha sonraki kararlarda ise evde yapılan çalışmaların iş sözleşmesine dayanılarak yapılan bir çalışma olduğu ve işçi‐işveren ilişkisini doğurduğu sonucuna varılmıştır. Pratikte görüldüğü üzere iş sözleşmelerine benzer nitelik arz eden sözleşme tipleri de bulunmaktadır. Bunlar arasında eser sözleşmesi ile vekâlet sözleşmesi önemli bir yer tutmaktadır. Eser sözleşmesinde bir taraf (Yüklenici) ücret karşılığında öteki tarafa (iş sahibi) bir şeyin yapılmasını taahhüt eder. Burada söz konusu olan bir şeyin, bir eserin yapılmasıdır. İş sahibi açısından önemli olan, işin yapılarak istenildiği şekilde ve özellikte kendisine teslim edilmesidir. Bunun kime yaptırıldığı ve ne kadar bir sürede yapıldığı çok da önemli değildir. Müteahhit işi yapma borcu altında olup, işin sonucundan sorumludur. Buna karşılık, iş sözleşmesinde işçi bir işin sonucundan, bitirilip bitirilmemesinden sorumlu tutulamaz. İşçi bu işi, işverenin talimatına uygun olarak yapar ve çalışma yöntemini seçmekte de serbest değildir. Bağımlılık unsuru, aynı zamanda iş sözleşmesini vekâlet sözleşmesinden ayıran en önemli ölçüttür. Vekâlet sözleşmesi, vekilin, vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Vekâlet sözleşmesinde vekil, müvekkilinin açık olan talimatı ile bağlı ise de iş sözleşmesinden farklı olarak işin yapılması sürecinde müvekkilinin emir ve talimatı altında olmaksızın, istediği yer ve zamanda işi bağımsız bir şekilde ifa eder. Vekâlet sözleşmelerinde veya teamülde ücret varsa işin sonunda müvekkil vekile bir ücret ödemek zorundadır. Ancak iş sözleşmelerinde ücret, iş sözleşmesinin kurucu unsurudur.
İş Sözleşmesinin Niteliği
İş sözleşmesi niteliği itibarıyla taraflar arasında özel hukuk ilişkisine dayalı, şahsen ifa yükümlülüğü doğuran, taraflara karşılıklı olarak borç yükleyen ve bunu devamlı kılan bir sözleşmedir. İş sözleşmesi işçinin şahsıyla ilgili olup, bu niteliği itibarıyla eşya ve parayı kullandırma borcu doğuran kira ve tüketim ödüncü sözleşmelerinden veya eşyayı devretme borcu yükleyen satım sözleşmelerinden farklı bir sözleşmedir. İşçinin ediminin eşya ve para değil de hizmet olması ve bunun da işçinin şahsı ile yakından ilgili bulunması sonucu, işçi ve işverenin iş sözleşmesinden doğan, işin yapılması ve karşılığında ücret ödenmesi borçlarına sadakat, itaat, işçinin sağlığını koruma ve eşit işlem yapma gibi yeni borçlar eklenmiştir. İş sözleşmesinin kişisellik özelliğinin en önemli sonucu, işçinin işi kural olarak şahsen ifa etmesidir. Bundan dolayıdır ki işçinin ölümü ile iş sözleşmesi sona erer. Benzer şekilde iş sözleşmesinin işçinin kusuru dolayısıyla feshedilmesi durumunda işçinin kusurunun ağırlığının tespitinde işçinin kişisel özellikleri dikkate alınır. İş hukukundaki, hizmet etme ve karşılığında ücret ödeme gibi borçlar bu sözleşmenin karşılıklı hak ve borç doğuran bir sözleşme olduğunu göstermesi yanında, tarafların bu edimleri devamlı niteliktedir. Örneğin, bir satım sözleşmesinde sözleşmenin tarafları parayı verip malı teslim aldıkları anda sözleşme sona ermektedir. Ancak iş sözleşmesinde işin yapılması ve ücretin ödenmesi az çok devamlı bir süre içerisinde gerçekleşmektedir. İş sözleşmelerinde işi yapanla işi yaptıran arasında karşılıklı bir güven ilişkisi bulunmaktadır. Bundan dolayıdır ki işçi, belirli bir zaman dilimi içerisinde kendisinden istenen işi yapmakta ve çoğu zaman bir ay gibi bir süre geçtikten sonra ücretini alabilmektedir. Bu güvenin kaybolması durumunda, taraflar arasında alacak ve tazminat gibi birtakım hukuksal sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Efor OSGB İstanbul; Tecrübeli İş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimleriyle İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerinizde kaliteli ve güvenilir OSGB’dir.